2010’lu yıllarda yapay zekâ alanında grafik işlemci birimlerinin de yardımıyla derin öğrenme yöntemi birçok alanda uygulanmaya başlandı. Bu gelişmeler yeni bir yapay zekâ çağının işaretiydi. Hesaplamada ve derin öğrenme alanındaki gelişmeler birkaç yıldır gündemi yoğun bir şekilde meşgul eden ve oldukça “derin” sonuçlarının olması beklenen büyük dil modeli tabanlı uygulamaları karşımıza çıkardı. Yine son yıllarda özerk, otomatik silahlar, silahlı insansız hava araçları da gittikçe yaygınlaşıyor. Bu silahlar, bilgisayarlı görü ve uzaktan algılama yöntemleriyle birlikte hem savaşların hem de hedef gözeten saldırıların yeni bir dönemiyle karşı karşıyayız. Bir başka önemli gelişme de pandemiyle birlikte gittikçe artan dijitalleşme, verileşme ile kapitalizmin yaşamımızın her alanını kuşatması. Black Mirror dizisinin bölümleri artık distopik gelmiyor. Bizi neredeyse kurgusu bile yapılamayacak kadar karamsar bir geleceğin beklediği hissiyle doluyoruz. Sadece işyerindeki zamanımız değil, iş dışındaki zamanımıza bile el koyan bir kapitalizm gerçekliğiyle karşı karşıyayız.
Yapay zekâ teknolojilerinin geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve askeri amaçlarla kullanımı çok boyutlu bir yıkıma yol açıyor. Öncelikle yapay zekâ sistemlerinin gerektirdiği donanım, yazılım ve altyapı için minerallerden enerjiye uzanan geniş bir yelpazede doğal kaynakların yoğun sömürüsü, gezegen ölçeğinde bir talanı ve ekolojik krizi derinleştiriyor. Özellikle veri merkezi kurulumlarının artışıyla verimli arazi, su kaynakları, hava kalitesi ve biyoçeşitlilik üzerinde ciddi baskılar oluşuyor. Daha önceki blok zincir gibi teknolojilerin de benzer bir yıkıcı etkisi vardı ama son dönemde geliştirilen büyük dil modeli tabanlı sohbet robotlarıyla birlikte yapay zekâ nedeniyle bu yıkımın çok daha büyük boyutlu ve saldırgan hale geldiğini düşünüyoruz. Artık dünyanın tüm kaynaklarına, yıkıcı ve umursamaz bir şekilde el koymak için çabalayan, her yere veri merkezleri inşa ederek oradaki araziyi, suyu, havayı, yaşamı boğan bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Bu durumu kapitalizmin yapay zekâ için gezegene açtığı savaş olarak tanımlıyoruz. Özellikle yapay zekâ odaklı birikim hedefleri doğrultusunda kapitalizmin gezegene yönelik topyekûn bir saldırısı olarak kavramsallaştırıyoruz. Yazının sonraki bölümlerinde gezegen sömürüsünü ve savaş boyutlarını ayrı ayrı ele alacağız.
Gezegen Sömürüsü
Bu saldırının birinci odağını gezegendeki bilişim için ihtiyaç duyulan minerallerin yoğun bir şekilde çıkarılması oluşturuyor1. Örneğin küresel bilişim ve ticaret pillere çok bağımlı halde: on yedi nadir toprak elementi (lantan, seryum, praseodim, neodim, prometyum, samaryum, europium, gadolinyum, terbiyum, disprosyum, holmiyum, erbiyum, tulyum, iterbiyum, lutesyum, skandiyum ve itriyum) işlenerek dizüstü bilgisayarlara ve akıllı telefonlara yerleştiriliyor ve bu cihazları daha küçük ve hafif hale getiriyor. Veri merkezleri de yoğun miktarda bakıra ihtiyaç duyuyor, Microsoft’un Chicago’daki 500 milyon dolarlık veri merkezinde 2.177 ton bakır kullanılmıştı. Bu yüzden gittikçe artan veri merkezi ihtiyacı ve inşaatı nedeniyle bakır açığının da artması bekleniyor2.
“Yapay zekâ” gibi ifadeler algoritmalar, veriler ve bulut mimarileri fikirlerini çağrıştırsa da, bunların hiçbiri bilgi işlemin temel bileşenlerini oluşturan mineraller ve kaynaklar olmadan çalışamaz. Madencilik faaliyetinin çok çarpıcı bir örneğini savaş ekonomisi şartları altında bulunan Doğu Kongo Cumhuriyeti’nde görüyoruz. Orada özelleştirilmiş ticari faaliyetlerde elle madencilik yöntemleri kullanılıyor, madenciler makineler yerine ellerini, kazmaları, kürekleri, levyeleri, çelik çubukları, çelik sopaları, kovaları ve ipleri kullanıyorlar. Madencilik işinin özelleştirilmesi, bölgesel toplulukların zoraki yer değiştirmesine ve ırmakların, havanın ve ekilebilir arazilerin kirletilmesine olduğu kadar bölge sakinlerinin karar alma süreçlerinin ve istihdamın dışında kalmalarına da neden olmuştur. Bölgede silahlı gruplar tarafından zorla çalıştırılma, borçlandırma, cinsel istismar, zorla evlendirme, çocukların silahlı gruplarca kullanılması ve zorla çalıştırılması gibi modern köleliğin belirgin biçimlerine rastlanıyor3.
Şarj edilebilir lityum-iyon piller mobil cihazlar ve dizüstü bilgisayarlar, ev içi dijital asistanlar ve veri merkezi yedek gücü için gereklidir. İnternetin ve bankacılıktan perakendeye ve borsa işlemlerine kadar üzerinde çalışan her ticaret platformunun temelini oluştururlar. Modern yaşamın pek çok yönü, bu maddi maliyetler çok az dikkate alınarak “buluta” taşındı. İş ve özel hayatlarımız, tıbbi geçmişimiz, boş zamanlarımız, eğlencemiz, siyasi çıkarlarımız – tüm bunlar, bir elimizde tuttuğumuz cihazlardan bağlandığımız, merkezinde lityum bulunan ağa bağlı bilgi işlem mimarileri dünyasında gerçekleşiyor4. Dünyanın en zengin lityum bölgesi olan Bolivya’nın, ABD’nin sürekli hedefinde olması şaşırtıcı değildir. Oradaki tüm seçimlerin, darbelerin böyle bir temelinin olduğunu unutmamak gerekiyor. 2019 yılında Morales’in darbeyle yönetimden alınması da, yine 2024 yılında gerçekleşen darbe girişiminin Rusya ile anlaşma imzalanmasından sonra gerçekleşmesi de bunu doğrulayan örnekler5.
Tüm bu faaliyet ve süreçleri gezegenin yoğun ve saldırgan bir şekilde sömürülmesi olarak ele almadığımız sürece, kapsamlı bir mücadelenin öznesi yapamayız. Türkiye’de de gittikçe artan ve yoğunlaşan madencilik faaliyetlerini, dünyadaki bu eğilimden farklı düşünmemeliyiz.
Yapay zekâya olan talebin sonu yokmuş gibi görünmesi nedeniyle enerji, yapay zekâ ve iklim alanında çalışanlar gittikçe daha fazla kaygılanıyor6. Yapay zekâ sistemlerini çalıştırmaya yeterli temiz elektrik ve bu teknolojiyi destekleyen veri merkezlerini soğutmaya yeterli su olacak mı gibi sorular soruluyor. Üstelik gittikçe artan şekilde yeni veri merkezleri inşa ediliyor veya planlanıyor. Şu anda ABD’de 40 milyar dolar değerinde veri merkezi inşaatı devam ediyor ve bu rakam 2022’den bu yana %400 artış göstermiş durumda7. Üstelik bu veri merkezi inşaatları için yapılan yatırımların boşa yapıldığı, aşırı şişmiş bir yatırım olduğu ve yatırımların geri dönüşünün beklentileri karşılamayacağı da düşünülüyor8. Tüm bu inşaatların ve veri merkezlerinin topluluklar, ekonomi ve çevre açısından çok ciddi sonuçları da var. Çünkü bilimsel otoriteler 2020 yılında eğer mevcut salınım düzeyleri aynı kalırsa, Uluslararası İklim Değişikliği Paneli’nde belirlenen karbon bütçesini 8 buçuk yıl içerisinde harcamış olacağız diyordu9. Ondan sonra, yaşanabilir bir gezegen bulmak neredeyse imkânsız olacak. Tüm bu uyarılar yapay zekâ tabanlı büyük dil modellerinden önceydi. Şimdi aslında tüm bu gelişmelere rağmen, dünyanın bu kadar çok yatırım yapmaya ne kaynağı ne de lüksü var.
Önceden blok zinciri tabanlı paralar, veri toplama ve trafiğindeki büyümeler, 5G ve nesnelerin İnterneti, otonom sürüş ve uzaktan iş yapma tartışma konusuydu. Ancak günümüzdeki bilişimin kaynak tüketimine ilişkin araştırmalar yapay zekâ ve veri merkezlerine kaymış durumda. Daha güncel bir çalışmaya göre 2024’te dünyanın toplam elektrik tüketiminin yaklaşık %1,5’una tekabül eden veri merkezlerinin elektrik tüketiminin özellikle yapay zekâ nedeniyle 2030 yılında iki katından fazla artması tahmin ediliyor10. Veri merkezleri günümüzde birçok şeye hesaplama gücünü sağlayan en önemli yerler ve halihazırda doğayı kötü bir şekilde etkiliyorlar11. Henüz yapay zekâ kullanımı bu kadar yoğunlaşmamışken Tung-Hui Hu A Prehistory of the Cloud kitabında veri merkezlerinin temel işlevi olan bulut bilişim için “su ve elektriği hesaplama gücüne dönüştüren, kaynak yoğun, sömürücü bir teknolojidir ve gözlerden gizlediği önemli miktarda çevresel hasara yol açar. Ama aynı zamanda insan emeğini de bir kaynağa dönüştürür … bin adet CAPTCHA problemini çözmek için Bangladeşli işçileri 1,50 dolardan daha az bir ücret karşılığında işe almayı mümkün kılar” diye yazmıştı12. Hu’nun 2015 yılında bulut bilişim için yazdıkları günümüzde de geçerliliğini koruyor.
Üstelik bulut bilişimin bu etkilerini gittikçe daha fazla arttıracağını öngördüğümüz yapay zekâya baktığımızda çok daha çarpıcı bir görüntüyle karşılaşıyoruz. Gezegen için maliyeti çok yüksek olan hız ve doğrulukta üstel artış arzusu söz konusu13. Bu alandaki ilk çalışmalardan biri, 2019 yılında Massachusetts Amherst Üniversitesi’ndeki yapay zekâ araştırmacısı Emma Strubell ve ekibinden geldi. Doğal dil işleme (NLP) modellerinin karbon ayak izini anlamaya odaklanarak, yapay zekâ modellerini yüz binlerce hesaplama saati boyunca çalıştırarak potansiyel tahminlerin taslağını çıkarmaya başladılar. İlk rakamlar çarpıcıydı. Strubell’in ekibi, yalnızca tek bir doğal dil işleme modelinin çalıştırılmasının yaklaşık 300 tondan fazla karbondioksit emisyonu ürettiğini, bunun da toplam ömürleri boyunca (üretimleri dahil) gazla çalışan beş arabaya veya New York’tan Pekin’e gidiş-dönüş 125 uçuşa eşdeğer olduğunu buldu14. Ayrıca, yapay zekâ için kullanılan modellerin eğitilmesi için yapılan karbon salınımı artmaya devam ediyor. 2012 yılında Alexnet modelinin eğitimi için 0,01 ton karbon salınırken, 2020’de GPT-3 için 588 ton, 2023’te GPT-4 için 5.184 ton ve 2024’te Llama 3.1 405B modeli için 8.930 ton karbon salınmış15. Kişi başı ortalama karbon salınımı ABD’de yılda 14,21 ton iken Türkiye’de 5,53 tondur16. Bütün bunların yanında yenilenebilir enerji üretiminin gereksinim duyulan enerji tüketimini karşılaması zorlaştıkça hem geleneksel fosil yakıtlar hem de bir süredir vazgeçilmeye çalışılan nükleer enerji gibi seçenekler daha fazla gündeme geliyor. Nihayetinde bilişim altyapısı ve yapay zekâ gerçek bir yenilenebilir enerji tüketimine de dayanmıyor.

Şekil 1. Virgina’daki 2003’ten 2024’e arazilerin veri merkezleri tarafından nasıl da talan edildiğini gösteren değişim17
Savaş
Diğer yandan, yapay zekâ ve ilintili teknolojiler (bilgisayarlı görü, görüntü işleme, uzaktan algılama vb.) doğrudan askeri amaçlar için kullanılmakta; işgal, soykırım, çatışma ve savaşlarda muharebe dinamiklerini, savaşın niteliklerini ve seyrini dönüştürmektedir. Bu militarizasyon, emperyalist-kapitalist sistemin süreklileşen kriz döngülerine bir yanıt olarak savaşı bir araç olarak kullanma eğilimiyle birleştiğinde, özellikle otonom ve otomatik silah sistemlerinin yaygınlaşmasıyla distopik senaryoları çağrıştıran endişeleri derinleştirmektedir. Bilimkurgu literatüründe sıkça işlenen bu türden olumsuz gelecek tasavvurlarının somutlaşma riskiyle birlikte yapay zekânın bu askeri kullanım biçimlerinin insanlık ve tüm canlılar için varoluşsal bir tehdit oluşturduğunu düşünüyoruz.
Öncelikle Filistin’e baktığımızda teknolojinin İsrail tarafından yoğun kullanımıyla karşılaşıyoruz. Filistin, savaş ve istihbarat teknolojileri için bir laboratuvar, deneme ortamı işlevi görüyor18. “The Gospel” gibi yapay zeka sistemleri hedef seçimini otomatikleştirirken Elbit’in Hermes gibi insansız hava araçları, Filistinli sivillere karşı gerçek çatışmalarda geliştirildikten sonra küresel pazara sunuluyor19. Doğrudan otonom ve otomatik silahlar olmasa bile, İsrail ordusu farklı teknoloji firmalarıyla kurduğu işbirlikleri ve onların sağladığı özellikle bulut bilişim hizmetleri aracılığıyla Batı Şeria ve Gazze’deki Filistinlilerin nüfus kayıtlarını ve hareketlerini takip ediyor, istihbarat topluyor ve hızlı bir şekilde analiz ediyor. Yoğun bir şekilde Filistin’de hem gözetim hem de silahlı dronları Filistinlilere karşı konuşlandırıyor20. Hedef alınacak fiziksel yapıların listesi ve insanların hedef ve takibi için çeşitli yapay zekâ teknolojileri kullanıyor21. Örneğin Weizmann Enstitüsü’nde 2.500 bilim insanı yapay zekâ, hedefli suikastlar, drone savaş sistemleri ve nükleer enerji uygulamaları üzerine çalışıyor22. Enstitünün İsrail güvenlik aygıtıyla entegrasyonu, 1946’da Haganah’ın (devlet ilanı öncesi Siyonist milis güçler) kurduğu HEMED adlı gizli biyolojik silah laboratuvarına kadar uzanıyor. HEMED, Nakba sırasında Filistinlilerin su kaynaklarını tifo ve dizanteri kültürleriyle zehirlemekle suçlanan bir kurumdu.
Dünyanın önde gelen siber teknoloji geliştiricilerinden ve ihracatçılarından biri olan İsrail’in özellikle Gazze’deki Filistinliler hakkında topladığı gözetleme bilgilerinin hacmi şaşırtıcı miktardadır ve bilinen siviller eğitim verilerinde hedef olmamaları için olumsuz olarak etiketlenmemiştir. Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese’nin Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’ne sunduğu rapora göre, 48 şirket Filistin işgali ve soykırımından yüksek kârlar elde ediyor23. Bölgenin bu halini “toplu katliam fabrikası” olarak adlandıranlar bile var24. Günümüz teknoloji şirketleri, IBM’in Nazi Almanyası’nda Holokost’ta oynadığı rolü yeniden oynamaya meraklı gözüküyor. Ne de olsa hiçbir şirket geçmişte yaptıkları ve belki de hâlâ yapmaya devam ettikleri için hiçbir zaman adalete hesap vermedi25.
Hem ABD hem de Avrupa’da yapay zekâ gelişmeleri ve sağcılaşmayla birlikte gittikçe artan bir silahlanma yarışı da söz konusu. Dünyanın farklı coğrafyalarındaki soykırımlar, savaşlar ve işgaller de bu yarışı besliyor. Örneğin ABD’de Palantir, Anduril veya Scale AI gibi askeri teknoloji odaklı girişimler savaş dünyasında giderek daha etkili ve neredeyse vazgeçilmez hale geliyorlar26. Palantir başta olmak üzere, takip et, yakala, tutukla ve savaş durumunda öldür işlevlerini yerine getirmek üzere silahlaşmış yapay zekâ gözetim platformları tüm dünyadaki insan haklarını ciddi anlamda tehdit ediyor27. Avrupa Birliği de öncelikle 150 milyar avroluk Avrupa için Güvenlik Eylemi (SAFE) adlı bir savunma fonu kuruyor. SAFE, savunma ürünlerinin endüstriyel üretimine ortak yatırım yapan üye devletlerin özellikle stratejik öneme sahip yeteneklere odaklanmasını teşvik etmeyi amaçlıyor. Danışmanlık şirketi McKinsey & Company‘nin verilerine göre, 2021-2024 yılları arasında Avrupa’daki savunma teknolojisi girişimlerine yapılan yatırımlar, önceki üç yıla kıyasla %500 arttı28.
İnsansız hava araçlarının da yaygın bir şekilde kullanımı ile karşı karşıyayız. İnsansız hava araçları o kadar yeni olmasa da, çok sayıda ve etkili bir şekilde kullanımları yeni diyebiliriz. Özellikle Ukrayna’da insansız platformların yaygın bir saldırı amacıyla kullanımı dikkat çekti ve ondan sonra gittikçe artan bir şekilde insanların yerine kullanımlarından söz edildiğini duyduk. Temmuz ayında Ukrayna tamamen dron kullanımına dayalı bir operasyon gerçekleştirdi, bu operasyon dünyanın ilk tamamen insansız saldırı operasyonu olarak adlandırılıyor ve Ukrayna’nın savaşta bu insansız hava aracı kullanımıyla asimetrik bir avantaj kazandığı da söyleniyor29. Sürekli devam eden savaşların ve tamamen insansız platformların bu savaşlarda kullanımının bilimkurguda yaygın bir tema olduğunu düşündüğümüzde bu tamamen insansız ilk operasyon insanı korkutuyor. Terminator, Matrix gibi filmlerde ana tema insanlara savaş açmış robotlarken, 1984 ve Cesur Yeni Dünya gibi eserlerde savaş toplumun üzerinde süreklileşmiş otoriter rejimin bir dayanağı durumunda. İnsanlığın geleceği açısından hangisinin daha olası olduğu tartışma konusu.
Dolayısıyla yapay zekâ hem gezegene hem de insanlığa ve canlılığa açılmış topyekün savaşın en önemli aracı haline gelmiş durumda. Gündelik kullanım açısından yeterli bir pazar yaratamayacak gibi gözüken yapay zekânın, savaş açısından kullanımının yaygınlaşmasını beklemek yanlış bir düşünce olmayacaktır.
- Kate Crawford, Atlas of AI, Yale University Press, 2022 ↩︎
- Ekonomim, Yapay zekanın bakır açlığı fiyatları yükseltecek, 14 Ağustos 2025 ↩︎
- T. Emre Kalaycı, Yapay Zekâ: İyimser Olmak için Erken, 8 Temmuz 2020 ↩︎
- K. Crawford, a.g.e. ↩︎
- Ayça Söylemez, Bolivya’da ikinci “lityum darbesi” mi?, 28 Haziran 2024 ↩︎
- C. Samaras, E. Strubell, R. Krishnan, Yapay Zekânın Enerji üzerindeki Etkisi Hala önemsiz, Ancak Bu Konuyu Nasıl Ele Aldığımız çok önemli, 23 Haziran 2025 ↩︎
- Alex Mark, Trillions locked into data centers that may never pay off, empty racks could become the next office tower ruins, Citizen Watch Report, 21 Ağustos 2025 ↩︎
- Joe Wilkins, There’s a Stunning Financial Problem With AI Data Centers, 28 Ağustos 2025 ↩︎
- R. Dobbe, M. Whittaker, Yapay Zekâ Ve Iklim Değişikliği: Onlar Nasıl Ilişkilidir Ve Bu Hususta Ne Yapabiliriz?, 22 Haziran 2020 ↩︎
- Sophia Chen, Veri Merkezleri 2030 Yılına Kadar Yapay Zekânın Etkisiyle Iki Kat Daha Fazla Enerji Kullanacak, 12 Nisan 2025 ↩︎
- T. Emre Kalaycı, ABD’yi Sarsan Yapay Zekâ Modeli, 3 Şubat 2025 ↩︎
- Tung-Hui Hu, A Prehistory of the Cloud, MIT Press, 2016. ↩︎
- K. Crawford, a.g.e. ↩︎
- Strubell, Ganesh, and McCallum, Energy and Policy Considerations for Deep Learning in NLP, 2019 ↩︎
- AI Index Steering Committee, The AI Index 2025 Annual Report, Institute for Human-Centered AI, Stanford University, Stanford, CA, Nisan 2025. ↩︎
- Worldometer, CO2 Emissions by Country, 2025 ↩︎
- Bloomberg Technology, AI Is Already Wreaking Havoc on Global Power Systems, 21 Haziran 2024 ↩︎
- Akil A. Awan, The Terminator’s Vision of AI Warfare Is Now Reality, 6 Aralık 2024 ↩︎
- S. Krishnaswamy, Askeri-sınai-akademik kompleks: İsrail üniversiteleri neden boykot edilmeli?, Sendika.org, 20 Ağustos 2025 ↩︎
- Akil A. Awan, a.g.e. ↩︎
- Jennifer Lenow, Israel’s War Crimes in Gaza Show the Real Danger of AI, 18 Temmuz 2024 ↩︎
- Krishnaswamy, 2025 ↩︎
- OHCHR, Forever-Occupation, genocide, and profit: Special Rapporteur’s report exposes corporate forces behind destruction of Palestine, 3 Temmuz 2025 ↩︎
- Krishnaswamy, 2025 ↩︎
- Adam Jones, Sınıf Savaşımı Olarak “Yapay Zekâ”, 6 Haziran 2025 ↩︎
- Tobias Schwaiger, Teknoloji İdeologları Nasıl bir Savaş Devrimi Hayali Kuruyor?, 15 Haziran 2025 ↩︎
- Juan Sebastian Pinto, Palantir’s tools pose an invisible danger we are just beginning to comprehend, 24 Ağustos 2025 ↩︎
- McKinsey & Company, Shaping resilience: Defend. Secure. Innovate., Şubat 2025 ↩︎
- Kapil Kajal, Robot team captures Russian soldiers in world-first unmanned assault: Ukraine claims, 14 Temmuz 2025 ↩︎