CEO’lar onu verimlilikte devrim olarak adlandırıyor. Onu mümkün kılan işçiler ise “yeni zorla çalıştırılma çağı” olarak adlandırıyor. Yapay zekâ devralımının ön saflarında yer alan kişilerle konuştum.
Resim: Brian A. Jackson (Shutterstock)
Yüzyıllar boyunca çalışma bizi tanımladı. Bize kimlik, amaç ve toplumda bir statü verdi. Peki ya gelir kaynağımız olan çalışmanın kendisi yok olmaya başlarsa ne olacak? Savaş, bunalım veya taşeron yüzünden değil de, algoritmalar yüzünden yok olursa? Yapay zekâ güdümlü bir ekonomide çalışmak ne anlama geliyor? Temmuz ayını çalışma dünyasının farklı alanlarından birçok uzmanla görüşerek geçirdim. Bu görüşmeler sonucunda hem ümit hem tehlike, hem verimlilik hem sömürü, hem işinden edilme hem itibar dolu karmaşık ve çoğu zaman çelişkili bir tablo ortaya çıkıyor.
Yukarıdan Görünen: Verimlilik, Deneyim
Üst düzey yöneticiler, yapay zekâ devrimine bir heyecan ve aciliyet karışımıyla bakıyor. Yapay zekâ uygulamaları konusunda şirketlere danışmanlık hizmeti veren Elijah Clark sonuçlar konusunda açık sözlü. “CEO’lar yapay zekânın getirdiği fırsatlar konusunda son derece heyecanlı”, diyor. “Kendim de bir CEO olarak bu konuda son derece heyecanlı olduğumu söyleyebilirim. Ben de yapay zekâ nedeniyle çalışanlarımı işten çıkardım. Yapay zekâ grev yapmaz. Ücret artışı istemez. Bu tür şeylerle bir CEO olarak uğraşmak zorunda kalmazsınız.”
Bu yalın bakış açısı, şirketlerin yapay zekâyı neden benimsediğini açıkça gösteriyor: Mesele esasen verimlilik ve kârlılık arayışı. Ve bu arayışta, insan emeği genellikle bir ayak bağı, aşılması gereken bir engel olarak görülüyor. Clark, liderliğini yaptığı bir satış destek ekibindeki 30 öğrenci çalışandan 27’sini işten çıkardığını hatırlıyor. “Onların bir haftada ürettiklerini bir günden az, bir saatten az bir sürede yapabiliyoruz” diye açıklıyor. “Verimlilik açısından, insanlardan vazgeçmek daha makul bir seçenekti.”
JLL’nin İşin Küresel Geleceği Lideri Peter Miscovich’e göre yapay zekâ, “son 40, 50 yıldır süren bir eğilime ivme kazandırıyor”. Personel sayısının gayrimenkul ve gelirden “ayrıştığını”, bu eğilimin artık yapay zekâyla pekiştirildiğini belirtiyor. “Bugün, 2025’teki Fortune 500’ün %20’sinin personel sayısı 2015’tekinden daha az” diyor.
Ancak Miscovich aynı zamanda fiziksel iş yerinin modasının geçmediği, aksine dönüştüğü bir geleceğin resmini de çiziyor. “Butik otel” gibi, “oldukça fazla olanağa sahip” ve “son derece cazip” olan “deneyimsel iş yerleri” öngörüyor. Hareketli duvarları ve tak-çalıştır teknolojisiyle “Legolaştırılmış” bu ofislerde amaç, yetenekleri “çekecek” bir ortam yaratmak. “Çocukları kırbaçlayabilir veya onlara şeker verebilirsiniz” diyor. “Ve bilirsiniz, insanlar şekere kırbaçtan daha iyi tepki verirler.”
Yine de, bu oldukça keyifli iş yeri vizyonunda bile, işinden edilme hayaletinin büyüklüğü göze çarpıyor. Miscovich, şirketlerin personel sayısını “%40 oranında azaltabileceği” bir gelecek için planlama yaptığını kabul ediyor. Clark çok daha açık sözlü. “Pek çok CEO, önümüzdeki altı ay ila bir yıl içinde ortaya çıkıp, insanları işten çıkarmaya başlayacaklarını bilerek bunu söylüyor” diyor. “Var olan her şirkette tasarruf etmenin yolları aranıyor.”
Gizli İnsani Maliyet: “Yeni Zorla Çalıştırılma Çağı”
Yöneticiler ve danışmanlar verimlilik ve deneyimden söz ederken, yapay zekâ ekonomisinin ön saflarında yer alanlar tarafından çok farklı bir hikaye anlatılıyor. Örneğin eski bir Amazon teslimat şoförü olan Adrienne Williams tamamen farklı bir bakış açısı sunuyor. “Bu yeni bir zorla çalıştırılma dönemi gibi” diyor. “Bu kölelik değil, çünkü kölelik farklıdır. Yer değiştiremezsiniz, ama zorla çalıştırmadır”.
Yapay zekânın toplumsal ve etik etkilerini incelemeye odaklanan Dağıtık Yapay Zeka Araştırma Enstitüsü’nde (DAIR) araştırma görevlisi olan Williams, telefonlarımızı her kullandığımızda, sosyal medyada her gezintimizde veya her çevrim içi alışverişimizde yapay zekâ sistemlerini eğitmek için yaptığımız görünmez işe atıfta bulunuyor. “Zaten yapay zekâyı eğitiyorsunuz” diye açıklıyor. “İşlerimizi elimizden aldıklarına göre, keşke verilerimizi kimin topladığını, nasıl kullandığını ve ne kadar gelir elde ettiğini anlayabilseydik, en azından bu konuda biraz egemenliğimiz olurdu.”
Bu “görünmez iş”, 2015 yılından bu yana Amazon’un Mechanical Turk platformunda çalışan Krystal Kauffman gibi taşeron işçilerin hikayelerinde görünür hale geliyor. Çok çeşitli görevlerden, “veri etiketleme, veri açıklama, ve benzeri şeylere” neredeyse müstesna bir odaklanmaya geçişe ilk elden tanık oldu. Bu çalışma, diye açıklıyor, yapay zekâ patlamasına güç veren insan emeğidir. “Yapay zekâ canlanmasına güç veren kesinlikle insan emeği” diyor. “Bence pek çok insanın söylediği şeylerden biri de ‘yapay zekâya düşünmeyi öğretmek’ ama aslında sonuçta bu düşünmek değil. Örüntüleri tanımak.”
Bu gizli iş gücünün koşulları sıklıkla sömürüye dayanıyor. Yine DAIR’de araştırma görevlisi olan Kauffman, işçilerin nasıl “gizlendiğini”, “düşük ücret aldığını” ve temel haklardan mahrum bırakıldığını anlatıyor. Ayrıca, yapay zekâ ile ilgili yaygın bir çalışma biçimi olan içerik denetiminin psikolojik zararlarından da söz ediyor. “İçeriğini denetlediği bir savaş videosundaki bir soykırımda ailesi de etkilenen biriyle konuştuk, verilere açıklama eklerken kendi kuzenini görmüştü” diye anımsıyor. “Daha sonra ona bunu aşması ve işine geri dönmesi söylendi.”
Hem depolarda hem de sınıflarda çalışmış olan Williams, yapay zekânın zararlı etkilerini çeşitli ortamlarda görmüş. Okullarda, yapay zekâ odaklı eğitim araçlarının, çocukların “migren, sırt ağrısı, boyun ağrısı” çektiği “çok karseral”1çn. hapishane gibi bir ortam yarattığını söylüyor. Depolarda işçilerin “elleri mahvoluyor, tendinit2çn. tendon adı verilen ve kasları kemiğe bağlayan kalın lifli kordonların iltihaplanması. oluyor ve hareket ettiremiyorlar”. Hamile kadınlar “değiştirilmiş görevlere” ihtiyaç duyulduğu için işten çıkarılıyor. “Amazon onlara değiştirilmiş görevler vermeyi reddettiği için bebeklerini kaybeden kadınlarla konuştum” diyor.
İnsan Emeğinin İtibarı: Otomasyona Karşı “Bir Çağrı”
Bu teknolojik saldırı karşısında, insan emeğinin itibarını korumak için mücadele edenler de var. Ulusal Ev İşçileri İttifakı Başkanı Ai-jen Poo, bu hareketin önde gelen seslerinden biri. Teknolojinin kolay kolay yerini alamayacağı “insana bağlı” iş türünün en iyi örneği olarak “bakım işini” (çocukları yetiştirme, engelli insanları destekleme ve yaşlı yetişkinlere bakma işini) savunuyor.
“Diğer insanların potansiyelini ortaya çıkarmak, itibarlarını ve iradelerini desteklemek, özünde insani bir iştir” diyor. “Şimdi, bence yapılması gereken, teknolojinin insan işçilerin işini almak yerine, temel hedefler olarak iş ve yaşam kalitesini desteklemek için kullanılmasıdır.”
Poo, ekonomik önceliklerimizin temelden yeniden düşünmemiz gerektiğini savunuyor. “İşçilerin beklentisini karşılayabilecek yepyeni bir güvenlik ağı temeli oluştururdum” diyor ve ekliyor: “Sağlık hizmetleri, ücretli izin, yıllık izin, uygun fiyatlı çocuk bakımı, uygun fiyatlı uzun süreli bakım gibi temel insani ihtiyaçlara erişebilecekleri bir sistem. Asgari ücreti yükseltirdim, böylece en azından çalışan insanlar faturalarını ödeyebilecekleri bir ücret kazanabilirler.”
Poo’nun temsil ettiği bakım çalışanları için, yaptıkları iş bir işten çok daha fazlası; bir “görev”. “Evde bakım çalışanlarının ortalama geliri yıllık 22.000 dolardır” diyor. “Üyelerimiz arasında otuz yıldır bu işi yapan insanlar var. Bunu bir görev olarak görüyorlar ve asıl istedikleri şey, bu işlerin onlara hak ettikleri ekonomik güvenceyi ve itibarı sağlamasıdır.”
Yol Ayrımı: Derinleşen Eşitsizlik mi, Teknolojinin Demokratikleşmesi mi?
Bu uzmanlarla yapılan görüşmeler, işin geleceği için bir yol ayrımını, zor bir seçimi ortaya koyuyor. Bir yanda, yapay zekânın kârı maksimize etmek, işçileri işinden etmek ve mevcut eşitsizlikleri derinleştirmek için kullanıldığı kontrolsüz teknolojik determinizm var. Adrienne Williams, yapay zekânın özellikle “genel olarak yoksul insanlar” için “zaten sahip olduğumuz tüm bu sorunları daha da kötüleştirme” potansiyeli olduğu konusunda uyarıyor.
Öte yandan, teknolojinin insan ihtiyaçlarına ve değerlerine hizmet etmek için kullanıldığı daha demokratik ve insani bir gelecek olasılığı da var. Ai-jen Poo, “işçi sınıfına bu araçları şekillendirme ve söz sahibi olma becerisi” vererek yapay zekâyı “demokratikleştirebileceğimize” inanıyor. Bakım çalışanlarını güçlendirmek için “kendi araçlarını geliştiren” Ulusal Ev İşçileri Birliği’nin çalışmalarını örnek olarak gösteriyor.
Krystal Kauffman da işçi örgütlerinin büyüyen hareketinde umut görüyor. Gig çalışanları için “şirket bu grubu en altta tutmak istiyor” diyor, “ama bence bu grup ‘artık yeter, biz de varız’ diyor ve direnmeye başlıyor.”
İş Sonrası Dünyada Anlam Arayışı
Sonuçta, yapay zekâ güdümlü bir ekonomide işin amacının ne olduğu sorusu, bir değerler sorusudur. Ekonomimizin amacı azınlık için zenginlik yaratmak mı, yoksa herkesin onurlu ve anlamlı bir yaşam sürme fırsatına sahip olduğu bir toplum yaratmak mı?
Clark, CEO’nun bakış açısından, “tüm bu sürecin içerisinde insanlık unsurunun olmadığı” konusunda oldukça net. Odak noktası “büyüme, yani işi, verimliliği ve kârı sürdürmek”tir. Ancak Ai-jen Poo için çalışmanın anlamı çok daha derindir. “Çalışma, insanların ailelerine, toplumlarına ve bir bütün olarak topluma yaptıkları katkılardan gurur duymalarının bir yolu olmalıdır” diyor. “Ait olma hissi duymalı, katkıları takdir edilmeli ve gelecekleri üzerinde söz sahibi olduklarını hissetmeliler.”
Görüşümüz
Soru sadece makinelerin bizim yaptığımızı yapıp yapamayacağı değil, bizi biz yapan şeyleri ortadan kaldırıp kaldırmayacağıdır.
Uyarı işaretleri her yerde: çalışanları güçlendirmek yerine ortadan kaldırmak için sistemler inşa eden şirketler, becerilerinin, emeklerinin ve hatta insanlıklarının değiştirilebilir olduğu mesajını içselleştiren çalışanlar ve işin bizi bir arada tutan şey olmaktan çıktığında şoku nasıl absorbe edeceği konusunda hiçbir planı olmayan, hızla ilerleyen bir ekonomi.
Bunun kötü sonuçlanması kaçınılmaz değil. Yapılması gereken seçimler var: gerçekten etkili yasalar oluşturmak, kitlesel değişimi kaldırabilecek kadar güçlü güvenlik ağları oluşturmak, veri işçiliğini işçilik olarak kabul etmek ve nihayet otomatikleştirilemeyen işe, birbirimize ve toplumlarımıza bakma işine değer vermek.
Ancak fazla zamanımız yok. Clark’ın bana açıkça söylediği gibi: “CEO’lar tarafından, yapay zekânın istihdamı azaltmak için nasıl kullanılacağını bulmak üzere işe alındım. On yıl içinde değil, hemen şimdi.”
Asıl soru artık yapay zekânın çalışmayı değiştirip değiştirmeyeceği değil. Önemli olan, insan olmanın anlamını değiştirmesine izin verip vermeyeceğimizdir.
Kaynak: Gizmodo, 27 Temmuz 2025