Karaburun Bilim Kongresi’nin ikinci gününde “Dijitalleşme, Yapay Zekâ ve Savaş”

9. Karaburun Bilim Kongresi’nin ikinci günü, paralel oturumlarla başladı. “Dijitalleşme, Yapay Zekâ ve Savaş” başlıklı oturum, yürütücü Yasemin Özgün’ün konuşmasıyla açıldı. İlk konuşmacı Hasan Kılıç, drone teknolojisini ele alarak, onu “kafanın üzerinde tanrı gibi dolaşan” bir gözetim aygıtı olarak niteledi. Kılıç, pozitivist ilerleme inancının yarattığı hayal kırıklığını hatırlatarak, Walter Benjamin’in “felaketlerin tarihsel ilerleme mitinin parçası […]

9. Karaburun Bilim Kongresi’nin ikinci günü, paralel oturumlarla başladı. “Dijitalleşme, Yapay Zekâ ve Savaş” başlıklı oturum, yürütücü Yasemin Özgün’ün konuşmasıyla açıldı.

İlk konuşmacı Hasan Kılıç, drone teknolojisini ele alarak, onu “kafanın üzerinde tanrı gibi dolaşan” bir gözetim aygıtı olarak niteledi. Kılıç, pozitivist ilerleme inancının yarattığı hayal kırıklığını hatırlatarak, Walter Benjamin’in “felaketlerin tarihsel ilerleme mitinin parçası olduğu” sözünü aktardı. Drone’ların savaş stratejilerini değiştirdiğini, kitlesel imha yerine hedefe odaklanan, düşük maliyetli ve tek taraflı katliam niteliğinde saldırılara yol açtığını söyledi.

Kılıç’a göre drone’lar, 11 Eylül sonrası “terörist öteki”yi bir koordinat, sinyal ya da ısı haritasına indirgedi; böylece düşman, teknik olarak imha edilecek bir nesneye dönüştü. Fail ile mağdur arasındaki mesafenin büyümesi, öldürme pratiğini kolaylaştırırken savaş deneyimini gerçeğinden kopardığını söyleyen Kılıç, “Sıfır kayıplı savaş” retoriğinin, gerçekte tek taraflı katliamı gizlediğini belirtti. Kılıç, drone savaşlarının “bütün hayatları piksele indirgeyen bir mutlaklık rejimi” kurduğunu söyledi ve konuşmasını iki soruyla bitirdi:

“Bu kadar kırılgan ve belirlenebilir hayatlarımızı nasıl koruyabiliriz?”
“Drone ile birlikte direneni olmayan bir egemenlik çağına mı giriyoruz?”

“Stop AI” girişimi

Tahir Emre Kalaycı, yapay zekânın yalnızca sohbet botlarından ibaret olmadığını, vasatlaştırma ve yanıltıcı bilgi üretme riskleriyle birlikte gezegen ölçeğinde bir savaş aracı olduğunu savundu. Kalaycı, yapay zekânın iklim krizini derinleştirdiğini, savaş kavramını ölçek ve kapsam açısından değiştirdiğini, sınıf mücadelesinde de işyerlerinde denetimi ve gözetimi yoğunlaştırdığını belirtti.

Kalaycı, bu sorunları tartışmak için kurdukları “İyimser İrade” sitesinden bahsetti ve ikinci söz alışında yapay zekâ tartışmaları ile ilgili üç mücadele hattından söz etti:

  • Reform hattı: Düzenlemeler ve yönetişimle sorunu çözmeye çalışan, fakat kaynağa inmeyen yaklaşımlar.
  • Yıkıcı/neo-Luddist hat: Teknolojinin yasaklanmasını veya geri çevrilmesini savunan akımlar, ancak bunlar üretim tarzına değil sadece sonuçlara odaklandıkları için yetersiz.
  • Antifaşist hat: Örgütlü mücadelenin parçası olarak teknoloji karşıtı değil, kapitalizm karşıtı bir siyasal hat. Kalaycı, Google işçilerinin iklim eylemlerini, “Stop AI” girişimini ve “Filistin İçin Teknoloji” kampanyasını örnek verdi.

Kalaycı, çözümün nihayetinde kapitalist üretim tarzının ortadan kaldırılması ve sosyalist bir müdahale ile üretim araçlarının kolektif mülkiyete geçirilmesiyle mümkün olacağını vurguladı.

adsiz tasarim 2025 09 05t153816 767 - Karaburun Bilim Kongresi’nin ikinci gününde “Dijitalleşme, Yapay Zekâ ve Savaş” - 6

Yapay zekânın savaştaki rolü

Ali Kalaycı, 2010’larla birlikte GPU’ların gelişmesiyle yapay zekânın sıçrama yaptığını, pandemiyle artan dijitalleşmeyle bu sürecin daha da hızlandığını söyledi. Ancak Kalaycı’ya göre bu sıçrama, çok boyutlu bir yıkım anlamına geliyor. Kalaycı ayrıca, yapay zekâ altyapısı için nadir toprak elementleri, bakır ve lityum gibi kaynakların vahşi biçimde sömürüldüğünü belirtti.

Özellikle Doğu Kongo’daki madencilik ekonomisinin silah zoruyla ve cinsel şiddet eşliğinde yürütüldüğünü, veri merkezlerinin kurulduğu alanlarda toprağın ve suyun bir tüketim nesnesine dönüştüğünü vurguladı. Tek bir doğal dil işleme modelinin 300 ton karbondioksit salabildiğini söyleyerek, yapay zekânın enerji tüketimindeki devasa artışa dikkat çekti. Kalaycı, askeri kullanımlara değinerek, İsrail’in Elbit şirketi üzerinden Filistin’e saldırılarında yapay zekâlı insansız araçları kullandığını, Palantir, Anduril ve Scale AI gibi şirketlerin de bu süreci sürdürdüğünü belirtti.

“Yapay zekâyı kendi çıkarımıza nasıl kullanabiliriz?”

İlker Kalaycı ise yapay zekâyı üç boyutta ele aldı. İlk olarak, emek sürecinde gözetim ve denetimin yoğunlaşması: veri etiketleyicilerden mühendislerine, enerji ve inşaat işçilerine kadar geniş bir görünmez emek zincirinin varlığını hatırlattı. İkinci olarak, YZ’nin sermaye için bir “hayal makinesi” olduğunu; sürekli büyüme ve sürtünmesiz üretim vaatlerinin, işçilerin işsiz bırakılması veya daha yoğun sömürülmesiyle sonuçlandığını söyledi. Üçüncü olarak, YZ’nin bir ideoloji aygıtı olarak işlediğini; “nesnel araçlar” olarak sunulan algoritmaların mevcut önyargıları ve iktidar ilişkilerini yeniden ürettiğini anlattı. “Kimin yaşayacağına ve öleceğine karar verme kapasitesi”nin artık algoritmik düzeneklere devredildiğini söyleyen Dan Mcquillan’ın sözlerini tekrarladı.

Oturumun sonunda Yasemin Özgün, “Peki tüm bu tabloya rağmen yapay zekâyı kendi çıkarımıza nasıl kullanabiliriz?” sorusunu ortaya attı. Konuşmacıların tartışmaları, yapay zekânın kapitalist birikimle iç içe geçmiş bir savaş teknolojisi olarak toplumsal, ekolojik ve sınıfsal ölçekte derin bir tehdit yarattığını; buna karşı çözümün yalnızca düzenleyici önlemler değil, kapitalist üretim tarzına kökten bir müdahale olduğunu ortaya koydu.

Kongre, öğleden sonraki oturumlarla devam ediyor.

6 Eylül’de dek sürecek kongrenin programının tamamını görmek için buraya tıklayabilirsiniz. (DS/TY)

Kaynak: BİANET

Sitemizde yer alan çeviri ve yazılardaki tüm görüşler kolektifimizin fikirlerini yansıtmayabilir. Bu yazıları, bilişim alanındaki gelişmeleri Marksist bir perspektifle ele almayı mümkün kılacak katkılar sunduğu için seçip yayımlıyoruz.