Yapay zekânın “sanat” üretmeye başlamasıyla birlikte çeşitli mecralarda yapay zekâ ve sanat tartışmaları yapılıyor12. Biz de bu tartışmalara, kendi perspektifimizden bazı düşüncelerle katkı sunmak istiyoruz. Meselenin estetik, sanat, emek, üretim, üretici ilişkileri, gayrı maddi emek gibi konularla ilişkisini de tüm bu konuların burada ele alabileceğimizden çok daha kapsamlı ve geniş olduğunu da biliyoruz. Marksist literatür içerisinde bu konuların uzun bir süredir tartışıldığının da farkındayız. Bu kısa yazıda bu konuları ayrıntılı ele almak gibi bir gaye gütmüyoruz, yapay zekâ sanatının önemli noktalarına ilişkin tezlerimizi tartışmaya açmak istiyoruz.
Sanat, yalnızca ortaya çıkan nihai esere indirgenemez
Her şeyden önce sanat, salt ortaya çıkan nihai ürüne indirgenebilecek bir olgu değildir. Sanat hem o nihai ürüne ulaşmak için gereken süreci hem de kendisinden önce insanlık tarihi içerisinde yer etmiş kolektif birikimi ve zamanın tortusunu barındırıyor. Yani sanat, öncelikle diğer tüm emek süreçleri gibi toplumsal ve tarihsel bir faaliyettir. Kapitalizm bu toplumsallığı gizlemeye, yaratıcılığı ve sanatı bireysel bir faaliyet ve en sonda ortaya çıkan ürünle sınırlandırmaya çalışır. Yaratıcılığı kişisel dehanın, sanat üretimini ise ayrıcalıklı bireylerin alanıymış gibi sunarak onu hem metalaştırır hem de yabancılaştırır.
Sanat, yaratıcı ve dönüştürücü bir faaliyettir
İnsanlar için sanat üretme süreci hem yaratıcı ve dünyayı dönüştürücü bir eylem, hem de insanların temel olarak zevk aldığı ve yabancılaşmaya karşı koydukları bir faaliyettir. İnsanın sanatsal üretimle dünyayı ve gerçekliği öznel alandan anlamdırma, gerçekliğin farklı yönlerini ortaya çıkarma ve yeniden oluşturma yönü yapay zekânın “anlamsız” dünyasında bulunmaz. Halbuki insanın bu anlamlandırma ve gerçekliği yeniden oluşturma faaliyeti önemli bir dönüştürücü olanağa sahiptir.
Yapay zekâ, oluşturduğu ürünlerde bariz şekilde başkalarına ait eserlerden yararlanır. Fakat bu eserleri soyut, nicel ve anlamsız verilere indirger. Bu farklı emek süreçlerinin ürünü olan asıl kaynakları gizler. Derin öğrenmenin kara kutu olma özelliği ve eğitildiği eserlerden farklı “özgün” ürünler üretme iddiasıyla bu gizlemeyi pekiştirir. Yine de esinlenme-çalma çok açıktır3. Sanat dünyasında esinlenme, hatta kimi zaman çalma, başta etik sonrasında da fikri mülkiyet gibi yasal mekanizmalarla sınırlandırılmaya çalışılır. Elbette fikri mülkiyetin büyük tekellerin elinde kâr amaçlı bir silah olduğunu, kapitalizmde esinlenme ve çalmanın kapitalizmin sanatı ve yaratıcı faaliyeti metalaştırması ve insanları kısa süreler içerisinde yaratıcı ürünler üretmeye zorlamasıyla da ilişkili olduğunu düşünüyoruz. Bu etik ve yasal düzenlemelerin, eserleri ve eser üreticilerini koruduğunu varsaysak da, mevcut büyük dil modelleri kapitalizm açısından önemli olan fikri mülkiyeti de yok sayan bir şekilde geliştirilmiştir. Aslında başka eserlerle eğitilme zorunluluğu, sanatın toplumsal doğasını açığa çıkarma potansiyeli de taşır. Ancak yapay zekânın bu süreci sihirli veya mucizevi bir üretim gibi sunması, bu toplumsallığı daha da görünmez kılar: İnsan emeği, toplumsal bir süreç olarak görünür değildir artık.
Yapay zekânın üretimleri özgün değildir, vasattır
Yapay zekâ ile oluşturulan sanat eserlerinin hepsi, kendisinden önce üretilmiş olan ürünlerin sayesinde ortaya çıkar. Çünkü yapay zekâ modelleri eğitilirken önceki sanat eserleriyle beslenerek eğitiliyor ve dolayısıyla ortaya çıkardığı sanat eseri aslında bu önceki birikimin sınırlarını aşmayan, önceki eserlere benzer eserler oluyor. Bu açıdan yapay zekâyı bir sanatçı olarak değil, mevcut sanat eserlerinin bir ortalamasını, benzerlerini veya etkisinde olanlarını üreten bir araç olarak görmeyi ve tartışmayı öneriyoruz. Yapay zekâ tarafından üretilen şarkılara, resimlere bakıldığında bu eserlerin eğitim verisine, yani önceki eserlere oldukça benzediği, onların sınırlarını aşamadığı görülebilir. Elbette günümüz sanatçılarının da sermayenin gereksinimleri doğrultusunda, hızlı tüketime uygun, vasat eserler ortaya koyduğu gerçeğini düşündüğümüzde aslında yapay zekânın da kapitalizmin istekleri doğrultusunda eserler ürettiğini görebiliriz.
Sanat eserleri meta olarak görülmemelidir
Yapay zekâ yanlıları sanatı ve yaratıcılığı nihai ürüne indirgiyor ve süreçle insanlığın ortak birikimini görmezden geliyor. Bunun temelinde yaşamın her alanına satılabilir bir ürün, bir meta olarak bakmalarının yattığını düşünüyoruz. Sanatı en sonda ortaya çıkan ürünle sınırlandırıyorlar. Ortaya çıkan sanat ürününün kullanım değeri ve üretildiği sürecin kendisiyle ilgilenmiyorlar. Değişim değeriyle, bir meta olarak işleviyle veya maddi zenginlik taşıyıcısı olma özelliğiyle ilgileniyorlar. Dünyayı ve içindeki her şeyi tamamen değişim değerlerine sahip metalar, tüketilebilir nesneler olarak gören gözlerle bakmayı tercih ediyorlar. Bu bakış açıları nedeniyle sanatın ürünü ve ondan elde edebilecekleri kâr ilgilerini çekiyor.
Toplumsal bir bakış açısıyla sanat eserlerini meta olarak görmeyi reddetmek, onların kullanım değerine, üretim sürecine ve kolektif emeğe ve birikime önem vermek gerekiyor. Her şeyi metaya ve mübadele ilişkilerine indirgediğimizde, yaşamın tüm alanları kapitalist bir ilişkiler ağına hapsolur ve her şey metalaşır. Bu nedenle, yaşamın her yönünü metalaştıran ve her şeye bir meta gibi yaklaşan kapitalist düşünceyle mücadele etmek zorunlu, bu düşünce biçimine kapılmaktan kaçınmak şarttır.
Yapay zekânın sanat üretimleri de taraflıdır
Bilim, teknoloji, sanat ve özelde yapay zekâda sanat uygulamaları nötr değildir. Ortaya çıktıkları toplumsal ve tarihsel koşulların taşıyıcısıdırlar. Nasıl ki makineler; üretim sürecine hakim olma, gözetim ve denetleme, emek gücünü süreçten dışlamaya çalışma, göreli artı değeri artırma gibi sermayenin gizil/açık arzularının ve hedeflerinin taşıyıcısı olmuşsa yapay zekâ uygulamaları da egemen zihni, bakışı bünyesinde taşır. Bir yandan iç mekanizmaları görünmez kılarak veya “öğrenme”ye matematiksel işlemler atfederek kendisini tarafsız ve nesnel göstermeye çalışır. Öte yandan halihazırda egemen ideolojik ortam içinde ortaya çıkmış söylemleri, metinleri, ürünleri eğitim verisi olarak alır. Fakat hangi verileri kullandığını gizleyerek veya bulanıklaştırarak da tarafsızlık görüntüsü vermeye çalışır ve kendini eleştiriden muaf kılar. Makinelerin kullandığı hammaddeler görece nesnel, tarafsız, ideolojisizdir. Halbuki yapay zekânın eğitimi için kitaplar, İnternet metinleri, hukuk belgeleri, sanat eserleri, dil vb. gibi kapitalist ideolojinin ürünü ve üst yapı kurumlarının oluşturduğu veriler kullanıldığı için kaçınılmaz olarak bu ideolojiyi yeniden üreten “failler” haline gelirler. Bunun yanında veri kitleselleşse, açık olsa, algoritmaların yanlılık gibi yönleri bertaraf edilse, algoritmalar açıklanabilir olsa bile bu tarihsel dönemin baskın olan meta fetişizmi, patriyarkal bakış, benmerkezcilik, ırkçılık, teknoloji determinizmi gibi sistem içi yaşamla ilişkilenme biçimlerini yeniden üretmesi, farklı ilişkilenmeleri üretmesinden daha olasıdır. Bu durum yapay zekâ uygulamalarının kapitalist ilişkiler içinde kaldıkça ideolojik olacağını gösterirken, yapay zekânın sistem içi, vasat sanat eserleri üretiyor olmasının da nedenlerinden biridir.
Herkes için sanat savunulmalıdır
Tüm bu tezlerimizi ortaya koyarken, aynı zamanda nasıl bir sanat üretimi arzuladığımızı da ifade etmiş oluyoruz. Toplumcu, yaratıcı, dönüştürücü ve insanları birer meta üreticisine indirgemeyen, yaptıkları işten keyif almalarını sağlayan, kendini gerçekleştirdiği, yabancılaşmayı ortadan kaldıran bir üretim sürecini savunuyoruz. Sanatı, yalnızca birkaç ayrıcalıklı “sanatçı”nın tekelinde olan bir faaliyet olarak değil, kolektif bir yaratıcılık, toplumsal bir yaşam ve direnme biçimi olarak görüyoruz. Antonio Gramsci’nin “Bütün insanlar entelektüeldir diyebiliriz, ama toplumdaki bütün insanlar entelektüellerin işlevine sahip değildir. (…) Nihayetinde her insan, kendi mesleki faaliyetinin dışında, şu veya bu biçimde bir entelektüel faaliyet yürütür: “Filozof”tur, sanatçıdır, zevkiselim sahibidir, belirli bir dünya tasavvuru vardır, bilinçli bir ahlaki davranış tarzı benimser; böylelikle bir dünya tasavvurunun idamesine veya değiştirilmesine, yani yeni düşünce tarzlarının var edilmesine katkıda bulunur.”4 tespitini de yanımıza alarak belirli faaliyetleri belirli insanların yapması gerekir diye bir sınırlamayı doğru bulmuyoruz. Yabancılaşmadan ve sömürüden kurtulmuş insanların “başka şeyler yanında sanatla ilgilenebileceği” bir dünyayı yaratmanın mücadelesini savunuyoruz.
- https://x.com/myelessar/status/1917191314828886260
https://x.com/krdybusra/status/1731357372897968480
https://x.com/AFSAD_org_tr/status/1784278104954875931
https://x.com/timjcarden/status/1905718535491649938
https://x.com/pelziee/status/1904871527473950790
https://x.com/MichaelG_3D/status/1914207729658564764
https://x.com/NekoMichiUBC/status/1912501593338954126 ↩︎ - Do you consider AI art art? : r/aiArt
The reason for AI art controversy is that they thought they couldn’t be replaced
Is AI generated Ghibli-style art unethical? : r/askphilosophy ↩︎ - Aron Salomon, Stealing Ghibli: How AI Has Crossed The Line Into Creative Theft, Crunchbase, 2 Nisan 2025 ↩︎
- Selections from the Prison Notebooks of Antonio Gramsci, ed. ve çev. Quintin Hoare ve Geofrrey Nowell Smith (New York: International Publishers, 11. baskı 1992) s. 9. ↩︎